Dojoya ilk adımımı attığım ve ilk kez bir “sensei” ile tanıştığım günü, ömür boyu süren dostlukların minderde başladığı anları, ilk sınavları ve hayatımın kilometre taşlarını çok iyi hatırlıyorum. O ilk gün, merak içinde izlemeye gitmiştim. Ders henüz başlamamıştı. Ama sonradan üst kuşak öğrenciler olduklarını idrak ettiğim bazıları çalışıyorlardı. Kafamda sorularla ve aynı durumdaki birkaç kişiyle birlikte, dojonun köşesindeki minderlerin üzerinde oturuyordum. Üst kuşaklardan biri, sağolsun bazı detayları açıklığa kavuşturmamıza yardım etmek için yanımıza oturdu. Sorularımızı sorduk, cevaplarımızı aldık. Ama benim için cevaplardan daha etkiliyici olanı, sensei’nin kapıda görünmesiyle yanımızdaki senpainin o 1 metre yüksekliğindeki minderlerin üzerinden, kendini sakince kafa üstü aşağı bırakması, omzunun üzerinden yuvarlanıp daha sensei mindere adım atmadan, diğer herkesle birlikte sıraya girmiş olmasıydı. Böylece sensei ile birlikte hayatıma giren önemli figürlerden biri olmuştu senpai.
Bir sonraki derse kıyafetimi alıp gitmiştim. Her zamanki gibi dojoda olan senpailerimden biri acele etmeseydin kıyafet almak için demişti. Çünkü Hacettepe Üniversitesi’nin aikido klübü olan küçük dojomuza, her dönem bir çok öğrenci geliyordu ve sadece bir iki tanesi kalıcı oluyordu.
Sonraki dersler ise tam bir veri bombardımanıydı benim için. İlkokuldaki kısa karate deneyimimi saymazsak, ilkkez ciddi anlamda savaş sanatlarıyla tanışıyordum. Orada kendimi çok iyi hissediyordum ama yine de her şey garipti. Elimi ayağımı nereye koyacağımı bilemediğim ve sağımı solumu karıştırdığım anlarda kendimi salak gibi hissediyordum. Bir yandan bu hissiyatla baş edip diğer yandan sensei’nin gösterdiği teknikleri anlamaya, yapmaya çalışıyordum. İşte böyle zamanlarda, birlikte çalışmakta olduğum senpainin ufak bir uyarısı bazen çok yardımcı olabiliyordu. Ama bazen, bir sonraki senpaiden, bir sonrakinden ve bir sonrakinden birbirinden farklı uyarılar alınca, işler daha da kafa karıştırıcı oluyordu. Keza ben bir kişiydim ve senpailerden çok vardı.
Senpai tercübeli öğrenci anlamına geliyor. Konu ne olursa olsun sizden biraz daha deneyimli olan kişi sizin senpainiz oluyor. Bu da aikidoya başladığınız andan itibaren hali hazırda dojoda olan herkesin sizin senpainiz olduğu anlamına gelir. Kimisi gerçekten çok deneyimlidir; öyle ki kendi içinde bir sensei’ye, yol göstericiye dönüşmüş olsa da aldığı eğitim kendini böyle tanımlamasına izin vermez. Ta ki başkaları tarafından bir sensei olduğu ilan edilene kadar. Bazılarıysa sadece biraz daha önünüzdedir.
Seviyeleri ve deneyimleri ne olursa olsun senpailer, sensei’ye doğru giden, başka bir deyimle sanatın inceliklerini anlamaya giden yolun vazgeçilmez parçalarıdır. Bazen çok ileri seviyede bir sensei’nin yaptıkları, algınızın görüş açısından çıkmış olabilir. Ama o yöne ilerlemekte olan diğer insanlar sizi yalnız bırakmazlar ve kafanızın en karışık olduğu zamanlarda bile yolda kalmayı başarmanıza yardımcı olabilirler. Ancak bunu sadece ve sadece sensei’nin yolundan ilerlemeye devam ettikleri sürece yapabilirler.
Sensei’nin kelime anlamını “önce doğmuş kişi”dir. O, size öğrettiği için değil, siz onun öğrendiği yolu, onun öğrediği şekilde takip etmeyi seçtiğiniz için o bir sensei’dir. Siz onu seçersiniz. Bu durumda öğretmek onun işi değil, öğrenmek öğrencinin işidir. Lisede fizik dersi veren bir öğretmenin, boş zamanlarında kuantum fiziği üzerine uzmanlaşmak için çalışması nadirdir sanırım. Ama bir sensei, ilk günündeki öğrencisine adımları gösterirken, kendisi tekniğin çok daha ileri seviyelerinde çalışmasına devam eder. Karşındaki kişiyi ise, tekniği farklı insanlarla deneyimlemek ve kendi deneyimini arttırmak için bir çalışma fırsatı olarak görür. Böylece aslında dojonun en başarılı öğrencisi sensei’dir. Kendini ve sanatını bir adım daha ileriye taşıdıkça, arkasından gelenler için yolu aydınlatır. Olduğu yerde durup, ileriye fenerle ışık tutmaya çalışan biri içinse menzil kısıtlı, ömür pillerin ömrü kadardır.
Shoshin: Başlangıç Zihni. Daima öğrenci olmak anlamına gelir
Sensei üzerinden konuşurken aslında senpai olmanın anlamını da ortaya koymuş oluruz. Sanatın inceliklerinde ilerlemek için çabalayan, üstadının yolunu izleyen iyi bir öğrenci her zaman daha az deneyimli öğrenciler için yol gösterici olur. Ama işte tam da bu noktada dikkat edilmesi gereken bazı tuzaklar vardır.
Derste, yeni başlayan biriyle eşleşmişsiniz ve sensei’nin gösterdiği tekniği yapmaya çalışıyorsunuz. Bir önceki çalışmada partneriniz sizin tekniklerinize hızla cevap verirken ve aynı şekilde sizi etkili tekniklerle terletirken çalıştığınızı hissetmişsiniz ama şimdi partneriniz istediğiniz tepkileri vermiyor, veremiyor. Bakalım sonra neler olabiliyor;
Deneyimi az olan, uke (ilk atağı yapan kişi) ise, zamanında düşüş yapamıyor ya da istediğiniz yöne hareket edemiyor olabilir. Bu durumda ona ne yapması gerektiğini söylersiniz ya da güç kullanarak yaptırırsınız. Dikkat, size yeterince uyum sağlayamayan biriyle deneyimleyerek, tekniğe hakimiyetinizi arttırma fırsatını kaçırıyorsunuz. Kendi doğrularınız yerine onun yanlışlarına odaklanıyorsunuz. Aynı zamanda çalışılan tekniği, nasıl dengesini kaybettiğini ve aslında bu sebeple sürekli hareket halinde olması gerektiği gerçeğini deneyimleme fırsatını da onun elinden almış oluyorsunuz.
Siz, senpai olarak, uke olduğunuzda ise, deneyimsiz partneriniz bir türlü dengenizi bozamaz, sizi yönlendirmekte zorlanır. Keza henüz nasıl yapması gerektiğini bilmiyordur. Böylece düşmenize gerek kalmadığı gibi (kondisyonun giderek kaybedilmesi tehlikesi), bir de ona tekniği nasıl yapması gerektiğini anlatmaya başlarsınız. Açıklamalar her zaman başkasının bilgisidir. İçselleştirdiğiniz ise yalnızca kendi deneyiminizdir. Deneyimli bir öğrenci, en doğru şekilde ukelik yaparak, sözler yerine bedeniyle partnerine tekniği yaptırabilmelidir. Böylece onun kas hafızasını çalıştırmış ve deneyimlemesini sağlamış olursunuz. Aynı zamanda az önce size ukelik yaparken, neyi yanlış yaptığını gösterirsiniz. Diğer taraftan yalnızca kendi ukeliğinize odaklanarak, tekniğiniz ve fiziksel kabiliyetiniz üzerinde çalışır ve aynı zamanda yol göstermiş olursunuz. Henüz yolun başında olan birine yapamadığı şeyler yerine yapabildiklerini göstermek, olumlu ruh halini korumasına ve geliştirmesine yardımcı olur. Merak etmeyin, sabırlı olursanız er ya da geç kahverengi kemer sınavında karşısına çıkarak neyi yapamadığını anlamasını sağlarsınız.
Yeni başlayan biriyle çalışmak biraz çocuklarla çalışmaya benzer ve aslında bu, bir çok şey için harika bir fırsattır. Çocuklara ders vermeye başladığım ilk zamanlarda kendi tekniğimle ilgili bir çok şeyi farketmiştim. Genellikle derslerde mutlaka bir senpai bana eşlik ederdi. Böylece çocuklar, uke olarak nasıl davranmaları gerektiğini de görebilirlerdi. İlk defa bir senpai olmadan tek başıma ders veriyordum. Tekniği gösterebilmek için çocukların arasında en eski olanı karşımdaydı ki 4-5 aydır aikido yapıyordu kendisi. Daha ilk denemede çok iyi bildiğimi sandığım tekniği (shihonage) yapamadım. Çünkü genç adam istediğim ya da yetişkinlerin doğal olarak verdiği tepkiyi vermiyordu. Bir daha denedim; olmadı. İtiraf ediyorum, panikledim ve biraz daha sert tuttum kolunu. Bu sefer canı yanınca geri çekildi ve teknik yine istediğim gibi olmadı. Durdum, dikkatimi kısa bir süre nefesime verdim. Ardından yalnızca parmaklarımla hafif bir tutuş yaparak başladım tekniğe. Böylece korkusu geçti. Sonra onun her tepkisine dikkat ederek ve her seferinde bir parça yönlendirerek hareket edince işler bir anda yoluna girdi.
Küçük bir çocukla çalışırken, istediğiniz yöne gelsin diye canını yakamazsınız. Tekniğin detaylarını anlatmaya girerseniz size peki jedaylar gibi kılıçla mı yapalım diye sorar. Yapamıyor diye kızamazsınız. Ta ki o idrak edene, keşfedene kadar sabırla aynı şeyi tekrarlamanız gerekir. Neyse ki şimdilerde çocuk derslerinde yetişkin bir senpai’ye ihtiyaç duymuyorum. Onlar senpailer haline gelirken, bana da detaylarla çalışmayı, neyi yapıp neyi yapamadığımı ve işler ters gittiğinde ne olursa olsun sorunun bende olduğunu öğrettiler.
İyi bir dojonun, insanlara bir şeyler katabilmesi adına vazgeçilemeyecek noktalarından biri de disiplindir. Sensei yol gösterici olarak görevini ne kadar iyi yaparsa yapsın, kurmak istediği yapıyı taşıyacak olan kolonlar zayıfsa, ilerlemeyecek ve sonunda çökecektir. Senpailer bu görevi de sırtlarında taşırlar. Frederick J. Lovret’in Japon Gücünün ve Stratejisinin Sırları kitabında dediği gibi;
“Sensei, hiç bir şart altında kendine saygı gösterilmesini beklemese de, kıdemli öğreciler bu konu üzerinde titizlikle dururlar. Sensei’lerine karşı saygısız bir davranışı, kişisel bir hakaret olarak algılarlar ve ona göre tepki verirler. Böyle bir tepkiyi sensei’yi şereflendirmek için yapmazlar. İyi bir sensei bazen herkesin gevşemesini ve olağan davranmasını tercih eder. Bunun yanı sıra kıdemli bir öğrenci disiplinin değerini anlar. Sensei’nin karşısında eğilmenin, kişinin kendi eğitimi için yapılan bir çalışma olduğunu bilir. Aynı zamanda gevşemiş bir disiplinin tüm dojoyu zayıflatacağını bilir.”
Hayatımın unutulmaz anlarına imzalarını atan ve bir çok şeye farklı gözlerle bakmamı sağlayan tüm senpailerime saygılarımı ve sevgilerimi sunarım. İyi ki varsınız.
Yazar:Oğuzhan Yılmaz